Okumadan Geçme

Facebook

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Filistin - İsrail

Facebook'ta sağda solda görmekten bıktım ulan bu şovenist ve klavye delikanlılıklarını. Amına koyim kaç senedir aynı şeyler oluyor. Birileri ölünce herkes bayrakları profillerine taşıyor. Hitleri öven yazılar koyuyor. Aynı devran dönüp duruyor. Birçok kişi de bişeyler yaptığını zannediyor. Bilgisayar başında hiçbir bok yiyemezsiniz bunu bilin öğrenin.

Ha bir de çok hak verdiğiniz Hitler'in yaptığını zamanında bir Müslüman ülkesine yapmış olsaydı en büyük Hitler düşmanı olacaktınız. Hiç düşündünüz mü İsrail'in bugün böyle olmasında Hitler'in de payı vardır diye? Soykırım, katliam her kime yapılmışsa insanlık suçu ve insanlık dışıdır ve kınanmalıdır! Ama oturduğunuz yerden değil.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Yaşlılık ve Gitmek

Uzun zamandır bekleyen bir yazıydı.

Bu fotoğrafta sizler mutlu, gülümseyen birini görüyorsunuz. Çok da güzel gülümsemiş. Normalde hiç böyle gülemezdi fotoğraflarda. En mal halleriyle çıkardı. Benim gördüğüm ise 4 yıl öncesinde kalmış güzel zamanlardan, güzel hayalleri olan biri bu fotoğraftaki. Fotoğrafa baktıkça o gülüşün sonrasında yaşadıklarımı düşünerek yaşlandığımı düşünüyorum. Belki hala öyle gülebiliyorum. Ama aklımda bin türlü şeyle değildi o gülümseme. Şimdi bu gülüşün ardından bir süre sonra kafama takılan o kadar çok şey var ki. Kimisi de yalandan şimdilerde bu gülümsemelerin.

Yaşlılık. Herkes için değişen bir kavram. Kimi yaşı vardır ama genç hisseder. Kimi daha 20'lerinde yaşlandığını düşünür. Ben de 20'lerinde yaşlanmış hissedenlerdenim. Bunun için çok nedenim var. Ruhen çok fazla yıpranmış ve yaşlanmış hissediyorum kendimi. Yaşadıklarım; bir anda oğul iken baba yerine geçmeme sebep oldu. Bu bile tek başına yeterli ruhun yaşlanmasına. Babamı kaybettiğime, onu bir daha göremeyeceğime mi üzüleyim, annemin yaşadıklarını düşünüp ona mı üzüleyim, kardeşlerim için mi üzüleyim bilemiyorum bazen. Kardeşlerimin geleceğinin yükünün üzerimde olmasından dolayı üzerimdeki yükü taşıyabilecek miyim diye kendi kendime sürekli hesaplaşmamla mı uğraşayım. Gördüğüm rüyaların etkisiyle özlediklerimle mi meşgul edeyim beynimi.

Yaşlandığımı hissetmeme sebep olan şeylerden birisi:
Okulun kantininde oturacak boş yer bulamamak. Yanına oturacak bir arkadaş dahi bulamamak çoğu zaman. O kadar eskidik şu kodumun okulunda da işte.

Gitmek istiyorum uzun zamandır. 3 yıldır.
Into The Wild'da Christopher McCandless ailesi yüzünden bırakıp gitmişti ya herşeyi ardında bırakıp. Ben ailem için gitmiyorum, gidemiyorum. Onlara karşı olan sorumluluklarım beni engelleyen. O sorumlulukları da yerine getireceğim inancım pek yok ya. Yine de bırakıp gitmek tamamen yüz üstü bırakmak çok ağır bir karar olur. Hem kendim hem onlar için. Gidemeyişimin bir işe yaraması için bişeyler yapmam lazım sorumluluklarımı yerine getirebilmem için. Ama onu da yapacak gücü bulamıyorum kendimde. İnancak bişey kalmamış gibi sanki hayatta. Bazen saçma salak hayaller ve umutlar giriyor hayatıma. Uçuveriyorlar sonra hiç olmamış gibi. Ruhumu yükseklere çıkartıp aşağıya bırakıyorlar. Eskisinden de beter oluyor herşey. Biliyorum, istesem, uğraşsam, inansam yapamayacağım şey yok. Ama istemek ve inanmak için; kendimi inandırabileceğim, bekleyebileceğim, güvenebileceğim birşey bulamıyorum. Kırılgan hayallermiş hep hayal ettiklerim. Her zaman en zoru istedim. Ama hiç birinde başaramadım. Yine başaramayacağım. Başarmayı hakettim mi? Bence hayır. Ama çabalamıştım. Çok daha az hakedip benden çok daha fazla şeye sahip olan bir çok insan tanıyorum.

Herşeye rağmen gidersem bir gün, geri dönebilir miyim bilmiyorum. Geri dönersem çok rahatlamış olurum gibi geliyor. Ama geri gelmeyi ister miyim onu da bilmiyorum tam olarak. Gitmek için olan hayalimde, başıboşluk, biraz huzur, biraz eğlence, biraz gamsızlık istiyorum. Sıkılmamak istiyorum. Ve yavaş yavaş ölmek istiyorum. Uyurken ya da kanserden ölmektense belki bi sokak çocuğunun bıçağıyla ölmek, belki mafyadan bir adamın kurşunuyla ölmek, belki de sokaklarda açlıktan yavaş yavaş ölmek.

Bu hayallerin bazıları belki şu andaki hayatımda da var ama. Çok farklı koşullarda o hayalle.

Eğer hayal kuruyorsanız önce inanın.İnanmadıktan sonra ne peşinden gidebiliyorsunuz, ne de gerçek oluyor. İnanmak da yetmiyor tabi bazen. Sadece sizin çabalarınızla gerçekleşecek hayaller olmuyorlar bazıları çünkü. İçinde başkaları da oluyor. Biraz şans da lazım tabi.

Ya da... Boşverin. Kurmayın hayal mayal. Bi boka yaramıyolar işte.

Hapşırmak! Hahahahapşuuuuu


Öncelikle hapşırmak mı hapşurmak mı ikilemini hep yaşamışımdır belirteyim.

Dengesiz havalar yüzünden hasta olmayı başardım sonunda. Nezleyim lan önemli bişi değil. Hapşırmak güzel de şu burun akıntısı yok mu. Hem de su gibi akar ya hani. Hatta direk sudur o akan. Bildiğin sıvı sümük değil.

Deli gibi yağan yağmurun altında izlediğimiz Athena konserinde donuma kadar ıslanmama rağmen hasta olmamışken, akşam üstü yarım saat dışarda dolaştığım akşamın gecesinde yatarken gelen 2 hapşırık bunun habercisiydi. Ertesi gün uyandığımda hapşırmaya devam ediyordum. Taha'larda proje yapmaya gittik. Ben 5-10 kez hapşırdım. Taha ve Burcu çok yaşa diye diye bi hal olmuşken, ben son bi çok yaşa alıyım toplu tüm hapşırıklarım için dedim. Çok yorulursunuz yoksa. Bunu dedikten sonra 30 saniyede bir hapşırmaya başladım ve yatıp zıbardım.

Üstüste aralıksız 7 kere hapşırabilme rekorum var. Onu egale bile edemedim. Uyurken hapşırmışlığım var. Hapşırdıktan hemen sonra uyanıp oha lan uyurken de hapşırılmaz ki diyerek umarsızca uyumaya devam etmiştim. Bi de işerken hapşırmıştım. Bu da garip olsa gerek.

Nitekim hapşırmayı seviyorum. Hasta olmasam ama hep hapşırsam. Çok hapşırma dedim, virüsüm size bulaşcak.

Son dakika editi: Dürüm yerken de hapşırdım lan!

21 Mayıs 2010 Cuma

Küfür

Küfür forumlardaki kullanıcıların imzaları gibidir. İstediğiniz mesajın altına imzanızı eklersiniz. İstediğiniz cümlenizin sonuna da küfürü yaslarsınız.

Mazeretim Var Asabiyim Ben


Gece 2 saat uyuyabilmişim. Sabahın 5 buçuğunda kalkıp işe gitmişim. İşte sabah 7'den akşam 7'ye kadar geçen 12 saatlik sürecin 10 saatinde ya yürümüş ya da ayakta durmuşum. İş dönüşünde de salak aklıma hizmet okulun şenliklerindeki konsere geldim.

Buraya kadar olanlar normal gelişenlerdi. Şenlik alanındaki arkadaşlarımı bulmak için o yorgunlukla 1 buçuk saat etrafta dolanıp durmam beni iyice sinirlendirdi. (Son 1-2 aydır zaten eskisine göre çok daha kolay sinirlenen, tahammülsüz, insanlara karşı öfke duyar bir hale geldim. Bunun öncesinde tanıyabileceğiniz en sakin insanlar arasındaydım belki de.) Sinirlenmekte haklıydım mazeretlerim vardı. Ben gelip konseri oturup, dinlenerek dinlemeyi hayal ediyordum halbuki. Kalabalık da sevmediğim ortamlardan zaten. Tekrar anladım ki benden geçmiş artık bu işler. Ele güne karşı ilan ediyorum.

Yalnızlar garında gibiydim o akşam.Yalnızlık ömür boyu değil mi hem? Sinirliliğim bi yandan, aklımın başka yerde olması bi yandan.

Benim hala umudum var diyemiyorum artık. Ne yaptım ettimse olduramadım çünkü. Mecburen yaşamaya devam ediyorum. İlerde neler olacak ben bilemiyorum. Ne bileyim ben. Bu karışık kafayla ne bileyim ben!

Bu hayattan çok vurgun yedim. Hem inandıklarımdan, hem takdiri ilahi. Gözyaşlarım bitmedi tabi ki daha. Tam ortasındayım bile diyemiyorum yolumun. Nüfus kağıdında yazanlardan daha da çok uzun zaman geçti sanki ömrümden. Ali Desidero kadar rahat olabilseydim. Inının çekseydim yok yere.

Amaçsız bi yazıydı işte. Boş yere okudunuz.

4 Mayıs 2010 Salı

Gittim Geldim

Şöyle bi bayıldım, ayıldım, gittim, geldim. İş dönüşünde serviste uyuyakalmıştım, servisten indikten sonra 5 dakika boyunca yürüdüm, asansöre bindim ve hiçbirini hatırlamıyorum. Servisten inmemle eve girdiğim aralık yok.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 Mayıs

1 Mayıs İşçi Bayram'ında işçi kardeşlerimle beraber çalışıyorum. Hem de 12 saat. Belirteyim dedim. Hadi eyvallah.