Okumadan Geçme

Facebook

24 Haziran 2010 Perşembe

Kazım Koyuncu ∞



Gidişini ilk okuduğum anı hatırlıyorum. Üniversitenin bok gibi geçen ilk senesinden sonra dönmüştüm memlekete. İnternet cafeye gitmiştim. Bakacaktım yeni bir haber var mı diye. Yeni bir haber vardı o gün, 25 Haziran'da. Öylece kalmıştım.

5. yılı oldu aramızdan ayrılışının. Rahat uyu Kazım Abi. Bu dünyadan kurtuluşunun üzerinden 5 koca sene geçti.

Hep üzülürdüm gidişin çok erken diye. Kahramanım çok erken veda etti diye üzülürdüm çok. Ama aslında iyi ki gitmişsin Kazım Abi. Bu kirli ve yalan dünyadan. Bizler seni dinlemeyi hakediyor muyduk? Bunca insana sevdirdin Karadeniz müziğini, türkülerini. Kaçı o türküleri yaşayarak dinledi? O türkülerdeki gibi yaşamayı isteyerek sevdiler seni ve müziğini. Ama yaşayamadılar. Yalan olmuştu çünkü insanlık.

Şimdilerde türeyen benzerlerine bak yukardan. Tırnaklarınla kazdığın o tertemiz yolu nasıl kirletiyorlar. Görüyorsun değil mi abicim.

Çok isterdim o türkülerdeki hikayelerden birinde olabilmeyi. Olmadı, olamadım. Söylediğin türküler geçmiş yüzyılda kalmış Kazım Abi. Bugün artık onların yaşanması ve onları yaşamak mümkün değil. Çünkü insanlar da, dünya da artık o kadar temiz ve saf değil.




Sen erkenden gittin, senin gibi gidebilmeyi dilerdim. Ya da en azından köyün birinde doğup, büyüyüp orada yaşlanıp ölmeyi. Çok daha saf ve temiz bir dünyada.

Kimbilir belki senin hayatta olmadığından bile haberim olmazdı..

Çok üzülüyorum. Hem senin için, hem de senin için tüm güzel şeylerin sebebi olan Gönül için.

Çok da özlüyorum.

Unutulmayacaksın.

Unutmayacağım.

Rahat uyu.

22 Haziran 2010 Salı

Aha Kafasi Yarıldi

Ceneviz kalesinin kayalarında tırmanırken; dar olan bölgeye tırmanma aşamasında farketmediğim bir taş parçası tarafından yarıldım. Uzun zamandır ilk kez yarılmak kelimesini gerçek anlamıyla kullanmış oldum böylece. Ha bir de yaz geldi Karpuzları da yarıyoruz arada bir ama daha çok kesmek fiilini kullanıyoruz bu eylem için.

Sahi daha karpuz keseceğdiik.


Akılsız kafanın cezasını bu kez ayaklar değil kafa çekti. Sonunda adalet yerini buldu.


Evet kelleşme süreci var hafif hafif. Seyrelme de denilebilir. Geçmiş olsun dilekleri için toptan teşekkür ve önemli bir durum yok. Hepimizin kafası yarıldı zamanında. Çocukken ben yarmamıştım hiç her nasılsa, o kadar sokaklarda sürtmeme rağmen. Ödeştik şimdi yaranlarla.

Bir Masal

Mecidiyeköy'de TeknoSa manzarasında 3 saat oturan bi aptalın gözlemleriymiş bunlar. İstanbul'a gidip mağazanın camından içeri girmeye çalışan bir kelebeği izlemiş 3 saat boyunca. Kelebek bir türlü girememiş içeri o 3 saat boyunca. Defalarca cama çarpmış geri dönmüş. Sonunda vazgeçmiş kelebek. Vazgeçmek zorunda kalmış. Kanatlarıyla beraber hayalleri de kırılmış. İçerde her ne yapacaksa artık. Yere düştükten sonra, bir daha uçabilecekmiş gibi de görünmüyormuş. Uçmaya ne gücü kalmış, ne de inancı. Şimdi yürüyerek bir gökdelenin tepesine çıktığını söylüyorlar. Ordan aşağıya son denemesini yapacak anlaşılan. Uçabilirse tüm camların içinden geçer bu kelebek. Uçamazsa da olması gereken yere düşer.

18 Haziran 2010 Cuma

Misafir


Bir Kurban şarkısı. Ama nasıl bir şarkı. Birçoğu gibi mükemmel. Bu da birçoğu gibi diğer birçoğundan daha da mükemmel.

Deniz Yılmaz yazdıkça ben daha iyisini yapamaz bundan sonra diyorum. O her defasında daha da iyisini yapıyor. Her defasında daha da fazla şaşırtıyor ve hayran bırakıyor kendine.

"eskiden büyük bir kapı vardı
şimdi duvar olan yerde
artık ben insana dost değilim"

dizeleri Mevlana'nın “Bizim kapımız, sevgi ve hoşgörü kapısıdır, şu-bu diye ayırt etme, gel, ama tüm insanları kucaklayarak gel!” dizelerini anımsatır.

İnsanın kendi içine çekilmesi, insanlardan nefret etmesi, gördüğü, yaşadığı tüm yalanlardan, pisliklerden bezmesi daha güzel nasıl anlatılabilirdi ki. Ölümü bu kadar istemesi zaman zaman. Son Misafir'ini beklemesi. Eline, aklına sağlık Deniz Yılmaz. Bu kadar iyi anlattığın için içindekileri ve içimdekileri.

16 Haziran 2010 Çarşamba

İş Bilmez Zat'lar


"Dünyanın en güç işi, bir işin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını ses çıkarmadan seyretmektir."

"Mevlana"

Uzun zamandır belirtmek istediğim bir şeydi bu. Mevlana çok kısa ve güzel olarak özetlemiş. İş hayatındaki en büyük sıkıntıdır bu. Özellikle üstünüz olan bir kişiyse işi yapamayan çok daha zordur.

Exel'deki iki dakikalık işi yarım saatte yapamaz böyleleri. Yarım saat uğraşır uğraşır ve size ilk haliyle geri verir yaptığını zannettiği şeyi. Siz birşey diyemezsiniz şöyle yapılıyor kolayca diye. Aslında diyebilirsiniz ama sürünsün, uğraşsın diye geçer içinizden engel olursunuz kendinize. İçiniz içinizi yer o kıvrandıkça. Bir yandan zevk alırsınız onun kıvranmasından. Bir de laf anlamayan andavalın biridir bu kişi mutlak sürette. Hepsine tamam ama o en sondaki dedikleri kahreder sizi. Hiçbir değişiklik yapamamıştır üzerinde uğraştığı exel dosyasında ama "Böyle çok iyi oldu, bundan iyisi can sağlığı." der o zat açığını örtmek için. Hay seni oraya oturtanın dersiniz. Kaderinize lanet edersiniz. Aldığınız zevk damağınızda kalır. Eşe dosta anlatırsınız, güler taşşak geçersiniz. Ama o adam hiç olmaması gereken yerde oturuyordur. Gerçeğin bir diğeri de budur.

Halit'e selamlar..

9 Haziran 2010 Çarşamba

Sınavlardaki Çaresizlik Anları


Sınavda çaresizce etrafa bakmaktır, bakarken sıkılıp uyumaktır. Bu etrafa bakış esnasında çok salak da bi gülümseme olur bazen çaresizliğin verdiği. Ulan yine kalıyoz amına koyim dersin içinden. Bakarsın etrafındakilere. Harıl harıl soruları çözüyorlar. Hesap makineleri düşmüyor elllerinden. Ulan bu soruda da mı hesap makinesi kullanılıyo ki dersin. Sonra amaaaaaan pırrtttttt benzeri bir iç ses yaparsın. Boşvermişliğinin göstergesidir.

Uyumaya kalkarsın. En öndeyken hem de. Asistan gelir sen vizeye girmiş miydin diye sormak için uyandırır seni. Ulan girmiş olsam ne olur, girmemiş olsam ne olur dersin içinden. Sonuçta kalıyorum işte finalde boş boş durup. ne önemi var ki vizenin artık. En son artık beklemekten ve uyuyamamaktan sıkılırsın. Sınavdan ilk çıkan kişi sen olursun. Senin gibi 1-2 tanesi daha vardır. Sınav çıkışında onlarla geyik yaparsın biraz. Bikaç soruya taşşağına bişeyler yazmışsındır. Tamamen sallamasyon tekniği ile. Onları anlatırsın. Gülersin eğlenirsin. Ama aslında için ağlıyodur. O duruma düşmüş olmaktan dolayı. Bir bok yapamamış olmaktan dolayı. Yapanlara dalasın gelir. Hele en yüksek ortalamaya sahip olanına. Ama onu da yapamazsın. Sonraki seneye sarkar.

Her yıl biraz daha alttan alırsın dersleri de gururunu da.

Ben 12 Yaşındayken


12 yaşındaydım. Birşeye sinirlenip gidip bi paket L&M almıştım, neye sinirlendiğimi hiç hatırlamıyorum. Birkaç kilometre uzaktaki mezarlığa gidip içmiştim iki farklı zamanda. Mezarlığın ücra bi köşesini bulup içmiştim. Aynı anda iki tane sigara yakmıştım her iki gidişimde de. Aynı anda iki tane yakma sebebim de dönemin dizisi Tatlı Kaçıklar'daki Rafet karakterinin Aysu bacıyı bafiledikten sonra aynı anda içtiği 2 sigaraydı.

O günlerden birinde okuldan eve geldiğimde evde kimse yoktu. Komşuya sordum annem için köye gittiler dedi. Eh iyi bari dedim mezarlığa kadar kim yürüyecek evde içerim. Yine peşpeşe iki tane sigarayı içtikten 5-10 dakika sonra zil çaldı. Götüm bir tutuştu bir tutuştu. Hemen küllüğü filan yıkadım, pakedi sakladım, annemler yukarı çıkana kadar. Annem aldı tabi kokuyu hemen. Kuzenlerden birisi mi geldi de onlar mı içti, sen mi içtin, kim içti. Defalarca bunu sordu. En son izmarit filan buldun da onu mu içtin dedi. "Evet" dedim. "Merak ettim nasıl oluyo diye öyle bulduğum bi izmariti içtim."

O günden sonra 20'li yaşlara kadar hiç içmedim.

3 Haziran 2010 Perşembe

Slayttan Ders Çalışmak


Çok değerli hocalarımızın sıkılmayalım(aslında çalışamayalım) diye ders notlarını powerpoint sunuları halinde hazırlamalarıyla yapmamız gereken eylem oluyor.

Ama biz ne yapıyoruz?

Bilgisayarı açtıktan sonra maçın ilk dakikalarında mozillayı açarak çeşitli sitelere giriyoruz ve ilk golü kalemizde görüyoruz.

Sonra bi msn'e de bakayım yahu diyoruz ilk 20 dakikada 2-0 yenik duruma düşüyoruz.

Ardından gelen vicdan azabı ile o slaytlardan birini açıyoruz ve skoru 2-1'e getiriyoruz.

Son olarak winamp'ı da açarak skorun 3-1'e gelmesini engelleyemiyoruz ve ertesi gün sınavda 3'ün 1'ini alıyoruz.

2 Haziran 2010 Çarşamba

Absürd Hayaller

İşimiz gücümüz yok ya. Hayal kurup duruyoruz. Bir kere de absürd bir hayalimiz olsun dedik.

Taner başladı kurmaya. İstanbul'da boğaza nazır bir yalımız olsa bizim kendimizin. Ama fabrikada asgari ücretle çalışıyor olsak. Doğalgaz faturasını ödeyemesek. Kesilse doğalgazımız.

Bu noktadan sonra hayale ben devam ediyorum şu cümlelerle: Olm madem asgari ücretle çalışıyosun ödeyemiyosun faturalarını. Satalım o yalıyı daha ucuza daha küçük bi yalı alalım. Artan parayla da rahat rahat yaşarız.

Zaten şu anki hayatımızın hayaldeki yalı dışında bi farkı yok.


Sonra da Taner'le bu hayali farklı bi açıdan devam ettiriyoruz. O yalının bi odasını kiraya versek bize ömür boyu yeter olm lan!

1 Haziran 2010 Salı

12. Final Dönemi

Üniversite hayatımdaki yaz okulları hariç 12. final dönemi dün itibariyle başladı. Ben yine her dönem olduğu gibi ders çalış(a)mıyorum. Bana sahip çıkınız sevgili arkadaşlarım. Yoksa daha çok final dönemi görürüm ben.

2 günde 2 final. Toplam çalıştığım süre 1 saat bile yok. Birileriyle çalışabilmem gerekli. Tek başıma imkansız.