Okumadan Geçme

Facebook

karadeniz gezisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karadeniz gezisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2010 Cumartesi

Karadeniz Gezisi


Baştan söyliyim okumayın bence. Sadece yazmak istiyordum ne zamandır. O yüzden yazdım. Sıkıcı, akıcı olmayan, çok düz bir yazı oldu. Dursun kıyıda köşede.

2 ay olmuş memlekete doğru Düzce'den yola çıkalı. Tam olarak karadeniz gezisi denemez aslında. Samsun ve Trabzon'du duraklarımız. Aradaki yerleri teğet geçtik bir nevi. Sahilde giderken ardı ardına sıralanan ilçeler. Herkesin bahsettiği gibi bir tarafta yeşil, diğer tarafta mavi.

Önce Samsun günleri. Aileyle ve arkadaşlarla gidilen piknikler vardı. Deniz vardı. Bir de şu meşhur Çiftlik Caddesi vardı Samsun'lu arkadaşların hep bahsettiği. Onlar öyle bir anlatıyorlardı ki Çiftlik Caddesini İstiklal Caddesi gibi birşey heralde diyordum. Alakası yokmuş, okuduğumuz şehirde hem de bize göre kötü bir şehirde olunca tabi onların anlatmaları benim gözümde çok daha güzel bir yeri canlandırmış.

Taha'nın güneş olmayan bir günde denizde hafif kızarması, Uğur'la sahildeki gecedeki muhabbetimiz.

Samsun'da bir hafta kaldıktan sonra Ersin ve Serkan Abimiz'le beraber atladık tosuna Trabzon'a. Her geçtiğimiz ilçeyi birimizin geçici memleketi yaptık. İspanya - Hollanda finaline başlamak üzereyken yetiştik ve izledik.

Gelelim Trabzon'daki güzel anlara. Daha merkeze ilk indiğimiz anda; buradan otele nasıl çıkabiliriz diye sorduk bi adama. Serkan abi otelde kalacaktı. Adam anlatmaya başladı şiveyle tabi. Acaip seviyorum şivemizi baştan söyliyim. O anlattıkça hoşuma gitti, nedensiz yere gülme tuttu beni. "Burasi biraz karişuk, bu taraftan gitseniz daha yakin olur ama şurdan daha kolay gidersiniz." Bunu önce bana, sonra Ersin'e en son da arabayı kullanan Serkan Abi'ye "haaa habu mu gidecek" diyerek 3 kez anlattı.

Daha sonra Emrah'lara doğru yola koyulduk. Baya yokuş çıktık. Emrah'a da birkaç çıkışımızda hazır araba varken niye bizi yürütüyosun bu sıcakta diye sövdük tabi.

Akçaabat'ta köfte, Sümela Manastırında yağmur yedik. Öyle bir yağmurdu ki, yağmurda dolaşmayı seven ben bile arabaya ulaşalım artık dedim. Denizden çıkmış gibiydik arabaya vardığımızda.

Samet'in ilişkilerde etiğe önem vermesi,
Kubilay'ın halı sahada ön libero oynamak istemesi,
Emre'nin Boztepe'de gittiğimiz kafe için saat 8'de yer bulamayız orda demesi ve saat 7'den 10'a kadar durduğumuz o kafeye bizden başka kimsenin gelmeyişi,
Ertan'ın kağıt oynarken hep iyi el gelmesi nedeniyle King'te başarılı olamaması, güzel ve hatırlanası anlardı.

Bunu inat ettim tek başıma yedim. Bir daha nerde bulcam. "Yağli"


Gelelim köyde geçirdiğim anlara.
Öncelikle bizim köyün başından sonuna büyükşehir kurulur. O kadar geniş bir alanı var ki.

Kuzine Soba'da pişen yemek ve sonrasındaki çay. Temmuz'un ortasında o sobayla ısınmak, diğerleri serinlemeye çalışırken şehirde.
Tamamen uyumadan geçirdiğim günlerden sonraki akşam yatmışımdır saat 12'den önce yatağa sadece. Köyde normal bir günde 11'de yattım ve uyudum. Temmuz'da bir yorgan ve battaniyeyle. Sabah 4 buçukta kuş sesiyle 10 saat uyumuş gibi dinç bir şekilde uyandım. Güneşin doğuşunu ve doğayı seyrettim kuşların sesiyle.. Köyde evin az ilersinde bir çeşme var. O çeşmenin orada bir koku var. Ve o koku dünyada hiçbir yerde yok. 5-6 yıl arayla gitmiş olduğum son 10 senede o kokuyu başka hiçbir yerde almadım. Ve o kokuyu almak bambaşka. Oralarda hayat çok ama çok farklı. Çok daha saf ve temiz.


Serkan Abim (nam-ı diğer Xavi), Ersin, Taha, Uğur, Emrah hepinize çok teşekkürler. İyi ki varsınız.

23 Şubat 2010 Salı

Karadenİz'den İncİler


Karadeniz'in doğal mizahisi üzerine.. Önce kendi yaşadığım birkaç şeyden bahsedicem Trabzon'lu olarak. Eğlenceli bir yazı çıkarabilirim umarım.

- Üniversitedeki ilk senemizde yurttan çıkmışız 3 Trabzonlu arkadaş okula gidicez. Gelen ilk otobüse binmişiz sanki tüm otobüsler fakülteye gidiyomuş gibi. Ulan bi tanemiz bakmaz mı bu otobüs nere gidiy diye. Bakmamışız işte. Zaten bu olayı ancak 3 Trabzon'lu bir arada yaşayabilirdi.

- Yine üniversite yılları. 2 ya da 3. sınıftayız. Saat gecenin 5'i filan. Hava aydınlanmak üzere. Ertesi gün sınavım vardı ki ben ders çalışmaya niyetlenmişim bu saatlerde. Almışım kağıdı kalemi notlarımı. Balkonda ders çalışıcam. Taner geldi sordu "napıyon hayret ders çalışcan he. İyi de niye burda çalışıyosun" dedi. Ben de hem ders çalışır hem de güneşin doğuşunu izlerim bi yandan canım sıkılmaz dedim. Haa iyiymiş dedi. Güneş nerden doğuyo dedi. Bilmem şurdan bi yerlerden doğar heralde dedim. Buna çok benzer bir hikayeyi Volkan Konak bir konserinde anlatıyor. En sonda video olarak koyacağım.

- Bu daha çok tembelliğime örnek bir olay aslında ama. Araya sıkıştırayım. Yurttayız üniversitenin ilk senesi. İki Trabzon'lu bir odayı paylaşıyoruz yine. İkimizde yatağa yatmışız. Işık açık. Emrah'a "kapat la şu ışığı" dedim. Üşendi "sen kapat" dedi. Ben de üşendim tabi. Dur dedim Musti'yi arayalım çağıralım gelince kapattırırız. Aradım Musti'yi uyuyomuş uşak. Uykulu ve anlaşılmaza yakın ses tonuyla "noldu olm" dedi. "Az bizim odaya gelsene" dedim. Geldi, yine "noldu" dedi. "Şu ışığı kapatsana la" dedim. "Hay sokayım size" dedi ve ışığı kapatıp gitti sağolsun.

- Bu da Emrah'ın bizzat yaşadığı olay. Trabzon'da köylerindeyken rahmetli dedesiyle oturuyorlarmış. İkindi ezanı okunmaya başlamış. Dedesi hayırdır daha bi saat var ikindiye demiş. Aradan 5 dakika geçmiş ve cami imamı bir anons yapmış. :
"Sayın cemaat kusura bakmayin, ezani bi saat erken okuduk. Bi yanlışluk oldi. Nemazlarınızı kılmayin."

- Bir keresinde bir arkadaşıma bir konserden şarkı dinletecektim(O da Trabzon'lu bir arkadaşımdı tabi). Aradım kendisini. Şarkının sonuna kadar dinlettim (sanıyorum). Akşam oldu eve geldim. Msn'de sordum nasıl geliyodu ses diye. Ne sesi dedi. Şarkı için aradım ya seni dedim. Yoo dedi ben o hattımı kaybetmiştim kimi aradın sen? Hattı telesekreter mesajına ayarlıymış. Ben de telesekretere bırakmışım o sesleri. Daha sonradan buldu hattını, dinledi. Mesaj yerine ulaştı geç de olsa. :)

Aklıma gelenler bunlar. Aslında çok daha fazla şey var ama. Aklıma geldikçe birikince 2. bir yazı yazarım kendi yaşadıklarımdan.

Bir tane de Oflu Ali'den.

- Ofsporun bütçesi 1 trilyona ulaşmış. Başkana sormuş nasıl yaptınız diye bi adam. Başkanın cevabı: "maçlara giriş bedava. maç biterken kapıları kitliyoruz. çıkış 30 lira".

Ve bu da Volkan Konak'ın bir konserinde anlattıkları.