Okumadan Geçme

Facebook

8 Eylül 2011 Perşembe

Bir Otostop Macerası

Otostop maceraları bazen kimsenin durmamasıyla sinir bozucu olur. Bekledikçe kimse durmaz, sinirler gerilir, boş geçen arabalara küfürler yağdırılır. Benim deneyimlerimde uzunca bir süre kimse durmadıktan sonra bi Kartal, Şahin araba durdu hep. Yani şu çıkarımı yazalım beynimizin bi yerine. Şahin'i, Kartal'ı olan insan özünde iyi insandır. Müziği son ses açıp, arabesk, fantezi ve bilimum apaçi müzikleri dinler belki ama. Olsun en azından yolda kalmış olan bana bir yardımı dokunuyor adamın.

Benim yaşadığım bi' otostop macerası ise biraz farklıydı.

Akçakoca'nın 10 km kadar dışındaki evimizden Akçakoca merkeze gitmiştik kuzenle. Geri dönüş için otobüs de yok, neye güvenip gittik bilmem. Gece 12 civarında da geri dönücez ama, 5 kuruşsuz kalmıştık bir de. Parayı kızlarla da yemedik lan, daha ufaktık, 7-8 sene önceydi. Tam olarak ne yaptığımızı hatırlamıyorum ama muhtemelen lunapark'a filan gitmişizdir; orada ekstra yamukluktaki topla penaltı filan atarken bitirmişizdir parayı. Para penaltı atarken nasıl biter demeyin, atamadıkça hırs yapıyor insan, e top da yamuk, girmiyor. Neyse fazla dağıldı konu.

Geri dönebilmemiz için tek yol otostopdan geçiyor. Kuzenle başladık gelen geçen arabalara otostop çekmeye. Karanlık olmasından dolayı, uzaktan gelen arabanın ne olduğu da anlaşılmıyor. Otostop çekme hareketimizi yapıyoruz -vakti zamanının refah partisinin işareti olan, Necmettin Erbakan'ın elinin sürekli aldığı şekil-. Otostop çektiğimiz arabalardan biri 20-30 metre ilerimizde duruyor, ama bakıyoruz araba taksi çıkıyor. "Ticari bekleme yapma devam et!" diye geçiyorsa da içimizden, bizi farkedip geri geliyor. Biz de taksi olduğunu farkediyoruz, o geri geldikçe biz kenara çekiliyoruz, geri geri kaçıyoruz. Adam da inat ediyor gelmeye devam ediyor ve yakalıyor bizi. "Olm niye kaçıyosunuz, otostop çekmenin anlamı ya param yok, ya da taksiye para vermek istemiyorumdur, binin bakayım götüreyim gideceğiniz yere" diyor adam. Adamın bu sözleri karşısında, utanıyor, sıkılıyoruz; "aman abi biz ettik sen etme" ve biniyoruz. Teşekkür üstüne teşekkür ediyoruz.

İndikten sonra kuzenle, "vay be helal olsun adama, böyle insanlar da kalmış işte" geyiğimizi yapıyoruz tabi. O olmadan olmaz. Nitekim otostop olayı zevkli bir iştir ama riskli de bir olay. Arabasına bindiğiniz kişiye göre değişken işte zevki de, riski de. Risk dediysem şu manada ha: "adamın muhabbeti kafa açıyodur" filan.

6 Eylül 2011 Salı

Zamanın Ötesinden - Berisinden

Benim babam ilkokul mezunuydu. İlkokulu da 7 senede bitirebilmiş. Peki neden öyle olmuş? Şartlar nasılmış?

Trabzon'un Araklı ilçesine bağlı Pervane köyü vardır. O köy bizim köyümüzdür. O köyde 1961 yılında doğmuş babam. Köyün yüzölçümü o kadar büyüktür ki bir büyükşehir inşa edilebilir köye. Yörenin coğrafi özelliklerini de gözünüzün önünde canlandırın. Tabi ki dağ, bayır, orman coğrafi özellikler dediğim. Köyün tek okulu, köyün girişindedir. Dedemlerin evi ise köyün en ucunda, yüksekte. Babam okula gitmek için 6-7 km aşağıya inermiş. Okuldan geri dönerken de kuzine sobada yakılmak üzere odun toplarmış geçtiği yollardan ve o topladığı odunları da sırtına yüklenerek çıkarmış o 6-7 km'lik yolu ayağındaki kara lastiklerle. Dersler arasında matematiği baya iyiymiş babamın. Şimdilerde bilmeyenin ayıplandığı 4 işlemi (hesap kitap işleri işte) de çok iyi yaparmış. Ama hayat işte.

Babam 5. sınıftayken Çanakkale'ye çalışmaya yollanmış dedem tarafından tam dönemin ortasında. Yaklaşık 1.5 yıl kadar Çanakkale'de kalmış, çalışmış. 1.5 yıl sonra geri döndüğünde, dedem babaannemin yaptığı bir bidon tereyağıyla gitmiş okula; babamın öğretmeninin yanına. Babamın sınıfını geçmesini istemiş öğretmeninden. Ve bu şekilde ilkokulu ve okul hayatını bitirmiş babam.

Benim babam kalebodur-mermer ustasıydı. Sadece bu işi yapardı ama, inşaatta her işten anlardı. Bazen desenli şekilde döşeyeceği kalebodurlar için çizimler yapardı kağıda. Değişik şekiller denerdi, farklı renkteki kalebodurlarla. Şuraya gelicem; eğer okuyabilseymiş babam; Türkiye'deki en iyi İnşaat Mühendislerinden ya da Mimarlardan birisi olabilirdi.

Bize bu yeteneklerini hatırlatan; Akçakoca'daki evimiz; her yerini özenerek, kendi elleriyle yaptığı. Baba yadigarı yani bir nevi. Her köşesinde emeğinin olduğu.