Okumadan Geçme

Facebook

25 Ekim 2017 Çarşamba

Buyrun ya da buyurmayın, siz bilirsiniz

Bu insanların birçoğunu bir araya getirebildiğim bir önceki tören, düğün törenimdi. O gün yanımda olan insanlar; belki bu mutlu anımda yanımda olmak için benimle beraber eğlenmeye gelmişti, belki de zorunluluktan oradaydı. Bu kez eğlence yoktu törenimde, gelenler de benimle beraber aynı duyguyu paylaşmak için değil benim ardımdan son görevlerini yerine getirdiklerine inandıkları için gelmişti, zorunluluk ise yaşamın her anında olduğu gibi burada da vardı.


Kiminin gözleri hâlâ yaşlıydı, kimi bitse de normal yaşantımıza dönsek havasındaydı, kimiyse normal yaşantısına ara vermemiş; uzun zamandır göremediği insanlarla günlük muhabbetlerini gerçekleştiriyordu ölümün de yaşam kadar doğal olduğu gerçeğini bu tip törenlere defalarca katılmanın verdiği tecrübeyle kanıksamış olarak. Kimi “iyi adamdı” diyordu arkamdan, kimi haklı-haksız bana olan kırgınlığıyla buruk veda ediyordu, kimi yaptığım hatalardan dem vuruyordu.


Genelde hayatını ciddi kararlar alamamış, ciddi kararlar alanların arkasından bakmış biri olarak geçiren ben...(Umut Sarıkaya beni de gömdü bu arada) Ben artık olmadığım bir hayatın ne olduğunu sorguluyordum üzerimdeki beyaz örtüye toprak parçaları düşerken. Bir ömürdü ve bitmişti, benim için kolay olmuştu sanki gitmek, zaten ara sıra gelen gitme isteği gerçek olmuştu işte. Ama geride kalanlar... Geride kalanlarda bıraktığım üzüntü, buydu beni üzen, yoksa gitmekte ne var. Geride bıraktıklarımı özlemek var, ama dayanabilirim buna, nasılsa gelecekler yanıma, ben nasıl geldiysem şimdi benden öncekilerin yanına. Belki sevemediğim torunlarım, okuyamadığım kitaplar, izleyemediğim filmler var içimde ukde olarak kalacak. Belki en iyi kitabı yazamadım, en iyi filmi çekemedim, en iyi filmde oynayamadım ama gayriciddi de olsa iyi kötü bir hikâye bıraktım ardımda. Bir de Ed Wood ya da Haşmet Asilkan kadar cesur olabilseydim, daha rahat ölebilirdim.


Hiç yorum yok: