Okumadan Geçme

Facebook

27 Ocak 2010 Çarşamba

Ömer Doğan

Hayat sonunda İstanbul’a attı beni. Defalarca hayalini kurduğum İstanbul’daki hayata alıştım bile fark etmeden. 2 yıl olmuş Ömer Doğan İstanbul’a geleli vay be!.. Hele şu işe gireyim de tecrübe edineyim, sonra daha iyi bir yerde daha iyi şartlarda çalışırım diye girmiştim şimdiki işime. Tecrübeli barmen oldum çıktım geçen süreçte. Beyoğlu da gecelerime eşlik eden mekan oldu.

Yağmurlu havayı seviyorum. Yağmurda yürümeyi çok daha fazla seviyorum. Sağanak yağmursa hele yağan. Herkes o yağmurdan kaçarken sadece ben yürüyorum bu ufak göletlerin oluştuğu sokaklarda. Üstelik çizgilere basmadan yürümeye çalışıyorum. Çizgilere basmamak mı daha mühim benim için, yoksa o oluşan göletlere batmamak mı? Cevabını yaptığımın istatistiğini tutarak öğrenmeliyim belki de.

Aklımda kırk tilki dolanıyor, dertler bir tane değil ki. Sıkıntıların birini çözsem diğeri takılıyor aklıma. Fazla ciddiye alıyorum hayatı. Boşa geçirmiş olduğum senelere yanıyorum bir yandan, bir yandan zor yılları düşünüyorum. Şarkılarda anlamlar arıyorum bu yüzden. İzlediğim filmlerdeki karakterler oluyorum bazen. Ama en çok istediğim şey kendi karakterimi izletmek.

Çok yalnız hissediyorum kendimi kalabalık ortamlarda. İstiklal caddesinde hele. “Kalabalığın içinde yalnızken, yalnızlık kalabalıktı.” diye mırıldanışım geldi aklıma. O kalabalığın içinde benim gibi hissedenleri görmek pek de zor olmuyor.
Doğayı seviyorum. Ufakken ailece gittiğimiz piknikleri özlüyorum. O zamanlar gitmekten bazı bazı sıkıldığım piknikler. Elindekinin değerini kaybetmeden önce anlayamayan bir insan konumuna düşmek koyuyor bazen.

Bazen de değerimin kaybolması söz konusu oluyor. Ulaşılmaz olduğumda değerliyken, ulaşıldığımda ve bir süre kullanıldığımda, çöpe atılma zamanım geliyor ve borsadaki iflasın eşiğindeki bir hisse gibi dibe vuruyorum.

Bütün hikâyelerim yarım kalıyor. Anlatacak en güzel hikâyem yok henüz..

Selim Yılmaz

Buse Ayşen Sakin

Hiç yorum yok: