Okumadan Geçme

Facebook

3 Şubat 2011 Perşembe

Günümüz Hormonu

Bugün menemen yaparken, domatesleri soyuyorum, dilimliyorum. Önce soydum; dışının rengi kırmızıyla beyazın karıştırılmışı gibi. Kesip dilimliyorum, susuz, tatsız. Hormonlu yani. Kış mevsiminde hormonsuzunu bulmak da zor oluyor tabi. Susuz, renksiz, tatsız hormonlu domates.

Sonra bu hormona takınca kafayı aklıma geldi.

Peki günümüzün hormonu ne? Bence internet. İnternetin hormon etkisi nerde peki? İnternet sayesinde artık herkes her istediği bilgiye kolayca ulaşabiliyor malum. Yaşı 13-15 olan çocuklar, eskiden 20 küsür yaşlardakilerin sahip olduğu bilgilere sahip olabiliyorlar. Mesela eskiden ulaşılması zor olan şeylere ulaşmak artık çok kolay. Benim küçüklüğümde de internet bu kadar yaygın olmuş olsaydı, belki ben Kazım Koyuncu'yla çok daha erken tanışacaktım. Radyoda arada bir denk gelip de kim bunu söyleyen diye düşünüp durmayacaktım 2 sene boyunca.

İnternet; daha küçük yaşlarda olanların zihinsel olarak daha hızlı olgunlaşmalarını, gelişmelerini sağlayabiliyor yani bir nevi. Gördüğüm örnekleri mevcut; yazdıklarını, düşüncelerini gördüğüm kişilerin yaşlarını öğrendiğimde şaşırdığım çok oldu. Tabi tam tersi etki yaptığı da oluyor. 20 küsür yaşında adamların ergen vari davranışlarda bulunduklarını da görmüyor değiliz Ekşi Sözlük, Facebook gibi ortamlarda.
Eğer hormonlu domatesler yetiştirilmeseydi, ben bugün o menemeni yapamayacaktım ve yiyemeyecektim dolayısıyla. Eğer internet olmamış olsaydı ben bu yazıyı yazmayacaktım, siz bu yazıyı okumayacaktınız. Sanal yıldızlar olamayacaktı hayatımızda. Youtube'da bir video ile ünlenenler olamayacaktı vs vs.

Bu durumun şöyle de bir sonucu var: İnternet sayesinde bazı şeylerle erken yaşlarda karşılaşan insanlar, bazı hisleri, olması gerekenden daha erken yaşta tadıyorlar. Bu da keşfedilecek şeyleri bir yandan hızlandırırken, diğer yandan azaltıyor. Yaş ilerledikçe memnuniyetsizlik durumu çıkıyor ortaya. Daha 20'li yaşlara gelmemiş olan insanlar her şeyden memnuniyetsiz hale geliyor, ergenlik bunalımlarından bağımsız. Halbuki hayatın her döneminde keşfedilecek, öğrenilecek o kadar çok şey var ki.

Bu biraz da şunun gibi: Ufakken mahallede dönem dönem popüler olan oyunlar olurdu. Bazen günde 4-5 maç yapardık 1-2 ay boyunca. Sonra bi anda taso çılgınlığı başlardı 2-3 ay sadece onunla geçerdi günler. Sonra mile oyunu gelir tasoyu yerinden ederdi. Derken boncuk tabancalarıyla "Kurtlar Vadisi" ruhunu yaşardık, Kurtlar Vadisi'nden habersiz. Sonra filmi başa sarar yeniden futbola dönerdik. Bu döngü hep böyle devam ederdi. Bizim çocukluğumuz hep sokakta geçmişti. Ateri oynardık arada bir annemiz izin verdiğince evde. Ama sokaktan vazgeçmezdik hiç. Şimdiki çocuklar gibi evde bilgisayar başında oyun oynayarak, internette takılarak geçirmedik ya çocukluğumuzu biz. Çocukken her duyduğumuz müziği dinlerdik nerdeyse. Bu kadar çok seçeneğimiz yoktu. Şimdi 13-14 yaşında metalci! kesilemiyorduk. 20'li yaşlara doğru fırsatımız oldu yeni müzikleri keşfetmemiz için. Her yeni tarzda farklı bir heyecanla ve keyifle dinlerdik keşfettiğimizi. Tam ortada geçiş dönemini yaşayan nesildik yani biz. Ne şimdi 30'lu yaşlardakiler gibi yaşadık 25 yaşına gelene kadar, ne de şimdi 10 küsürlü yaşlarda olanların yaşadıkları gibi yaşadık o yaşları.

Bugün yapıp yediğim menemenin tadı hormonlu domatesler sayesinde pek de lezzetli değildi. Bilmem anlatabildim mi? Dışarıya çıkın çocuklar.

11 yorum:

ÖZGE ŞAT dedi ki...

ve çocuklar o zamanlar 13-14 yaşındayken bloglarda aşk aforizmaları da yazmazdı,ya da saçma sapan uydurma aşk şiirlerini şapşal sosyal medya ağlarında "resimli şiirler"eşliğinde yayınlamazdı.güzel de olurdu hani.

Adsız dedi ki...

Yazılanlara başka ne denilebilinir ki.. Belki önlemlerin alınmasında en önemli rol anne-baba da.. onların gözetimi altında olucak herşey, özellikle eve alınan bilgisayar çok erken bi zaman da olmamalı.. tabi anne-baba ne kadar ev içinde kendi kontrol mekanizmasını iyi bir şekilde yönete de, çocuk er geç istediği bilgiyi ya çevresinden ya da arkadaş çevresi sayesinde ulaşabilecektir.. yani çocuklar hep daha fazlasını öğrenmek ister hani bi çağda, işte o zaman nasıl frenlemek gerektiğini bilinçli anne baba ve öğrentmenler de iş bitiyor.. tabi son yıllarda 3 yaşındaki bir çocuk bile eline fareyi alıp oyun sitelerinde çok rahat gezebiliyor.. en gerçek örneği üst komşumun 4 yaşındaki oğlu enes, beni pc başında görünce hemen google a gir diyor ve klavyeden o ve y tuşlarına basıp aşağıda çıkan yazıyı tıklayıp, oynadığı oyunları bana tek tek gösteriyor, haa bir de fatma gülün suçu ne diye bi oyunda varmış onu da gösterdi... anneler birden fazla iş yapamıyor tabi ya evin işini bırakıp çocuğu ile ilgilenecek ya tam tersi... işte o tersi seçenekte anne ya çocuğun eline kumandayı veriyor ya da klavyeyi.. 4 yaşındaki çocuk google da bilir facebook da.. hem zararlı hem yararlı bir icat..

yazı için teşekkürler

eyvallah

Sergerdan dedi ki...

Dostum harika yazmışsın gerçekten. Ben de aynen dediğin gibi yaşadım çocukluğumu, bir dönem bisiklet tutkusu, bir dönem misket, taso, deniz kabuğu kırmaca, maç falan derken lise, üniversite kopardı bizi çocukluğumuzdan.

Neyseki dolu dolu bir çocukluk geçirdim. O yönden çok şanslıyım. Ailem ısrarla bana bilgisayar almadı zaten.

Çocukları sokağa teşvik etmek için proje yazsak çok destek görür heralde. İyi fikir bunu denemeli.

ilnevyA dedi ki...

Çocuğun eğitimini, öğrenmesini internet ve bilgisayara bırakmak yerine, çocuğunu kendisi eğitmeyi tercih etmeyen anne babalar da garip. Bilmiyorum ama; benim çocuğum olursa ona bir çok şeyi kendim öğreteceğim ilk olarak. Benden öğrendiğinin üstüne bir şeyler katacak kendi araştırmasıyla.

Berdush; Ben şu anda ne kadar çok özlüyorum çocukluğumu, şimdinin çocuklarının özleyecekleri bir çocuklukları olduğunu zannetmiyorum.

çizer; güzel olurdu evet.

U Yeah dedi ki...

Kamburu cikmis cocuklar.
Ici filizlenmis domates(foto 1) onu yemedim de mutasyon gecireceksin ayvenli.

ilnevyA dedi ki...

Ben mutasyonu lise son-üniversite 1. sınıf arasında geçirdim zaten Umut.

Geronimo dedi ki...

Doğru hem de nasıl doğru, nasıl konuşuyorlar ben karşımdakinden daha çocuk olduğumu hissediyorum çoğu zaman. Hatırlıyorum babama bilgisayar alsın diye ne kadar baskı yaptığımı ısrarla istememişti kullanmamızı, iyiki de almamış artık sanal çocukluk var şu dönemde:S

schrödingerin kedisi dedi ki...

Hatırlıyorum ipini koparmış gibi oynardık sokaklarda, ama bunun verdiği tadı da hiçbir bilgisayar oyunu veremezdi. Arkadaşlarını birebir öyle tanırdın çünkü, öyle severdin. Te ilkokulda edinmiş olduğum 'gerçekten' dostlarım var, neredeyse 15 yıl olmuş dostluğumuz başlayalı. Şimdiki çocuklara bakıyorum da, ileride çocukluktan edindikleri dost namına bir şeyleri olmayacak ellerinde. Çünkü bilgisayar başından kalkmıyorlar, her şeyin sanalını yaşıyorlar, paylaşmanın tadını bilmiyorlar, çünkü isteklerini ağızlarından çıkar çıkmaz yerine getiren anne babaları var.. Nasıl sağlam dostluklar kursunlar ki?
Sanırım çok şanslı bir kuşağız.

ilnevyA dedi ki...

funda; bi ateri aldırmak için bile ne kadar uğraşmıştım zamanında. Ama ateri de bizim sokaktaki eğlencemizi alamamıştı. Sokak başkaydı. Annemin tabiriyle "sürterdik sokaklarda" :)

şirö: Bizler şanslı kuşağız evet. Ama o çocukların şanssız olmaları onların elinde olan birşey de değil. Ailelerin bilinçli olması lazım bu konuda. Biz zamanında sokağa çıkmak için yarım saat yalvarırdık annemize. Şimdi anneler çocuklarına yalvarmalı çocukları sokağa çıksın oynasın diye.

Dünya çok hızlı değişti, değişmeye de devam ediyor. Korkuyorum bazen.

francesca mckennitt dedi ki...

Bir menemenden neler çıkmış :)

Her şey dozundaysa güzel. Kontrol altında internet kullanmalı çocuklar. Bence.

DOREMİ dedi ki...

Şanslı son kuşaksınız gerçekten..her şey gibi nette kalış seviyeli ve süre kontrollü olduğunda hiç bir sakıncası olmayacağını düşünüyorum..:))
ewwet yaşamımızın tümü hormonlu üzgünüm bu yüzden..bir şey yapamamak daha da üzüyor insanı..tümsinemaların önünde gdo lu mısırlar dayanıyor çocularımızın,gençlerimizin burnuna..alsan bit türlü almasan...... :/