Okumadan Geçme

Facebook

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Ferah Sokak ve Güzel Anılar

Birkaç gün önce oradaydım. Ferah sokak'ta. Çocukluğumun önemli kısmının, en güzel anılarla dolu olan kısmının geçtiği sokak. O günlere geri döndüm, gözümde canlandı anılar. Eski halini getirdim gözlerimin önüne. Çok değişmiş, çirkinleşmiş. O günden bugüne çirkinleşen herşey gibi.

Kimler vardı bu sokakta. Serhat-Ferhat kardeşler. İkisini de severdim ama Ferhat'ı bir ayrı severdim. Zeki-Metin ikilisinin Zeki'si gibiydi Ferhat. Bağırırken, gülerken. Selim vardı, aynı sınıftaydık ilkokulda. Caner'le de öyle. Soner vardı ilkokul 1. sınıfı okumadan 2'ye geçmiş okuldan önce okuma yazma öğrendiği için. Süper zeka derlerdi mahallede kendisine. Barış vardı her mahallede bir tane dişini, sözünü geçiren kişi olur ya; O'ydu işte. Ayberk abi vardı. Bizden 5 yaş büyük, ortaokuldan sonra askeri liseyi kazanarak ayrılmıştı aramızdan. Enes vardı, garip değişik biriydi. Gürcan vardı, bahçelerinde az basketbol oynamamıştık.

Nasıl geçerdi o sokakta günler, haftalar, aylar. Yaz günlerinde sabahları Kuran Kursu'na gidilirdi ilk birkaç gün. Sonrasında kaynatılırdı kurs. Öğlen 12 civarında çıkardı herkes dışarıya. Buluşurduk Ferah Sokağımızda. Gerçekten de adı ne güzelmiş. Ferah Sokak!.. Akşam 8-9'a kadar yemek yemeden nasıl dayanırdık o sıcakta günde 3-4 maç yapıp da.? Heralde çocukluk enerjisi.

Dönem dönem farklı oyunlar moda olurdu mahallede. En gözde oyunumuz tabi ki futboldu. O hiç unutulmazdı neredeyse. En azından bir maç yapardık o sokaktaysak o gün. Serhat-Ferhat kardeşlerin bakkalları vardı. 9 katlı toplarımızı onlar getirirdi hep. Yarısını ben patlatmıştım belki de. Her patlayan toptan sonra deftere yazardılar borcumu. Hiçbirini vermemişimdir belki de. Daracık sokakta bahçelere, arabaların altına kaçan toplar. Klasik atan alır sipor geyiklerimiz. En iyi solak yarışması yaptığımızda ilk şutu ben çekmiştim ve Nadir Amca'nın 20X20'lik camını kırmıştım. En kötü solak bendim belki de. Nadir Amca az topumuzu alıp kesmemişti. O kırdığım camın da parasını ödetmişti. Çok aksi biriydi. Sürekli kovalardı bizi top oynadığımızda. Top bahçesine kaçtığında "eyvah!" derdik, "gitti top". Arada bir Serhat-Ferhat'ın babannesi ikna ederdi de alırdık topu geriye. O zamanlar sahada basmadık yer bırakmadı denilen tabiri sonuna kadar yerine getiren bir futbol oynuyordum. Defanstan topu alıp forvete kadar giderdim paslaşarak veya çalımla. Rakip atağa başlayınca da geri gelir savunmamı yapardım. Bir de dönemin benim için idol futbolcusu Hami gibi şut çekerdim. Onun gibi gerilir ayağımın üstüyle sert abanırdım. Mahalledeki çoğu kişiyi yaralamışlığım vardır o şutlarla. Hami Schalke'ye transfer olduktan sonra sokağa her girişimde "Şalke Şalke" diye alkışlar eşliğinde tezahürat yapardı çocuklar.

Taso ve bilye de nöbetçi oyunlardı mahallede. İkisi sırayla popüler oyunlarımız olurdu. En çok taso ve bilye biriktiren havasını basardı. Sporcu kartlarıyla da çok haşır neşir olmuştuk tabii. Simit, kayış gibi oyunlar da alternatif oyunlardı.

Tam da o zamanlar bir de ateri furyası vardı. Ateri salonlarına giderdik. Çingen çocuklarıyla dolu olurdu. Arkamıza gelip bi el versene oynıyım diye diretirlerdi. Doğum günümde sınıf arkadaşım Rüya'nın aldığı radyoyu kaptırmıştım bu çocuklardan birine o ateri salonunda. İçim acımıştı. Hediyeydi sonuçta. Çok da sevmiştim, değerliydi. Daha sonra evde televizyonda oynadığımız ateriler geldi. Kaset takası yapardık arkadaşlarla. Çok sevdiğim içinde yok yok diyebileceğim bir kasetim vardı. Futbol oyunlarından, nba'e, Mortal Kombat'dan Street Fighter'a Olimpiyatlara. Ateride bir savaş oyununu annemle beraber bitirmiştik bir keresinde ilk oynayışımızda. Kaseti aldığım arkadaşım Soner'e anlatmıştım bitirdik oyunu hatta sonunda tıhe end yazdı demiştim. Anadolu lisesindeydi Soner ben ilkokul 5'teyken. "Tıhe end değil dı end diye okunur o lan" diyip dalga geçmişti benle. Annemler düğüne gitmişlerdi bir keresinde. Ben de fırsat bu fırsat Japonya liginin futbol oyununu oynamaya başlamıştım. Çok uzun sürüyordu lig. Hiç bitirip şampiyon olamamıştım bir türlü. Tam bitirmeye yaklaşmıştım. Şampiyonluğu da garantilemiştim matematiksel olarak ama zil çaldı ve ben korkuyla kapatmıştım ateriyi. Hala içimde uktedir o şampiyonluğu yaşayamamış olmak. Babam ateride bilardo oynamayı sevmişti. Hep de yenerdi beni bilardoda. Çok az oynamasına rağmen bana göre..

Böyle bir çocukluktu işte. Böyle güzel bir sokaktı Ferah Sokak. Bana bu kadar çok anıyı hatırlattı yeniden. O güzel saf günleri. İyi ki varmış. 1999'daki o iki büyük depremin ardından ayrılmak zorunda kaldığım sokak. Şimdi topların kaçabileceği bir bahçe kalmamış sokakta. Arabalarla dolmuş iyice. Bizim gibi top oynayan çocuklar yok artık orada. Ne o sokak eski Ferah Sokak, ne de ben eski Hasan. Herşey eskiden güzeldi.

Bir de şu vardı eskilerde yazdığım:

Özlenen Saflık

1 yorum:

çitlembik dedi ki...

biz en çok saklambaç oynardık yerlioğlu sokakta. sizin sokağın ismi daha güzelmiş. taso telaşına hiç girmedim ben. ama bisiklet güzel bişidi. ve bide 9taşı üstüste dizip oynanan bi oyun vardı neydi adı? onu oynardık biz. çocukken güzeldi herşey.